26 Ağustos 2021 Perşembe

Sedat Peker ve Mehmet Cengiz akraba çıktı - Barış Pehlivan / CUMHURİYET

 

Bir değil, iki değil, üç değil... 

Farklı farklı kaynaklardan hep aynı iddiayı duydum. 

Diyorlardı ki: “Mehmet Cengiz, hükümet ile Sedat Peker arasında arabulucu olarak görev yapıyor. Hatta ve hatta Cengiz, videoları sonrası Peker ile görüşmeye Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti!” 

Önce dikkate almadım ama birden fazla yerden kulağıma fısıldanınca “acaba” dedim. 

Bizzat iddianın muhataplarına ulaşmak istedim. Önce Cengiz Holding’in sahibi Mehmet Cengiz’e sordum: 

Videolarından dolayı sizin ya da görevlendirdiğiniz birinin hükümet adına Sedat Peker ile görüştüğü iddiası doğru mu?” 

Mehmet Cengiz’den şu yanıtı aldım: 

Sedat Peker ile uzun yıllardır herhangi bir görüşmem olmadığı gibi yayımladığı videolarla ilgili doğrudan ya da dolaylı bir irtibatım ve talebim de olmamıştır.

İşadamı Cengiz’in yanıtı böyleydi. Peki, ya Sedat Peker ne diyordu? 

Peker cephesi ise aynı soruma şöyle karşılık verdi: 

Mehmet Cengiz bu konuyla ilgili bizim yanımıza gelmedi. Bizden ricacı olmadı. Fakat ona yakın diğer akrabalarımız / arkadaşlarımız ‘Peker’in bu yaptıkları ülkeye zarar veriyor, n’olur durdursun’ diye ricada bulundular. Peker de onlara hakaret etti. Bu konuyu da Rizeliler, akrabalarımız ve bize yakın herkes bilir.” 

Evet... 

Bana gelen iddia ve iddianın taraflarının açıklamaları böyle. 

Pek bilinmeyen çarpıcı bir bilgiyle bu bölümü kapatayım. Öğrendim ki Sedat Peker ile Mehmet Cengiz meğer akrabaymış. 

Şöyle ki: Hem Peker hem de Cengiz, Rize’nin Kalkandere ilçesindeki Yamakoğlu sülalesindendi. İki isim de dede tarafından akrabaydı. Kanun çıkınca, bir aile Peker diğer aile ise Cengiz soyadını almıştı. 

Yakın tarihin önemli aktörlerine dair ilginç bir anekdot olarak not düşelim.                                                                                                   ***

MEZARDAN ÇIKARIP TUTUKLARLAR

FETÖ fikri iktidarda, diyoruz... 

O yaştaki generaller bu nedenle hapse atılır mı, diye soruyoruz... 

Sırf intikam uğruna içeride hayatlarını kaybedebilirler, kaygısı yaşıyoruz.

Haksız mıyız? 

Bakın... 

Fethullahçı savcı Mustafa Bilgili’nin yazdığı 28 Şubat iddianamesinin son sayfasında “dava açılmasına yer olmayan” isimler listesi var. Onlardan biri de Mehmet Haşimoğlu... 

Kimdi, hatırlar mısınız? Dahası, neden sanık listesinde değildi, biliyor musunuz? 

Haşimoğlu, topçu albaydı. FETÖ’nün TSK’deki yapılanmasına dair raporlar hazırlayan bir isimdi. İşte bunun maalesef bir bedeli vardı. 28 Şubat soruşturması kapsamında Nisan 2012’de tutuklandı. İçeri girdiğinde hiçbir rahatsızlığı yoktu. Ancak hapiste sağlığı bozuldu. Önce “safrakesesinde taş olduğu” gerekçesiyle GATA’da ameliyat edildi. Lakin, daha toparlanmadan yeniden hapse gönderildi. Haliyle, içeride yine rahatsızlandı ama bu kez dinleyen yoktu. Haftalarca acı çektirildi. 

Sonra mı? GATA’da yeniden ameliyat olurken doktor “yanlışlıkla” pankreasını deldi. 

O sırada görüştüğü eşi Makbule Haşimoğlu’na şöyle diyecekti: 

Bunlar beni buradan sağ çıkarmayacaklar, hakkını helal et!” 

Dediği oldu. Hastanede verdiği yaşam savaşına yenilmek üzereydi. 

Öleceğini anlayanlar ancak o zaman Haşimoğlu için tahliye kararı verdi. Ve işte o karardan üç gün sonra da 52 yaşında toprağa gömüldü. Geride eşi ve iki çocuğu kaldı. 

Demem o ki... Fethullahçı savcının “davaya gerek yok” diyerek geçiştirdiği Haşimoğlu bir 28 Şubat kumpası şehidiydi. 

Peki, ya bugün? 

Dokuz yıl önce sapasağlam cezaevine uğurladığı eşini birkaç ay içinde mezara koyan Makbule Haşimoğlu’nu aradım. Bugün hayati tehlikesi olan askerlerin aynı dava kapsamında hapse atılmasını nasıl karşıladığını sordum. 

Canı yanıyordu. Şunlar döküldü ağzından: 

Değerli komutanların hapse atılmasına çok üzüldüm. Öyle bir kinleri var ki ellerinden gelse, insanları mezardan çıkarıp tekrar tutuklarlar.

NE OLMUŞ SAHTEYSE! 

 Dilimizde tüy bitmesin, hep söyleyelim: 28 Şubat davasını kurgulayanlar Fethullahçı, ana deliller de sahte. 

Unutuluyor; Yargıtay sanıklar hakkındaki cezayı onarken çarpıcı bir uzun cümleye imza attı: 

Somut dava yönünden, soruşturma ve kovuşturma safahatında görev almış bir kısım şahısların özellikle dijital delillerle ilgili olarak tespit edilmişse sorumluluklarının gereğine tevessül edilmesi ne denli hukukun gereği ise bu durumun sanıkların sorumluluklarını perdelemesine izin vermemek de aynı gerekliliğin sonucudur.” 

Bu ne demek, farkındayız değil mi? 

Yargıtay demek istiyor ki:

Bu davada görev alan savcılar ve hâkimler terör örgütü üyesiymiş, kullandıkları delil de sahteymiş, lakin ne önemi var!” 

İnsan aktarırken utanıyor.                                                                           

                                                                       ***

SELVİ SANSÜRLENDİ Mİ?

Okumuşsunuzdur... Fatih Altaylı  Habertürk’teki köşesinde Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’yi hedef aldı. 

Selvi’nin boyundan büyük bir yalakalık potansiyeline sahip olduğunu iddia etti. 

Peki, Altaylı’nın bu ağır yazısına Selvi yanıt verdi mi? 

Acaba Hürriyet’teki köşesi için yazdı da gazete basılmadan sansürlendi mi? 

Acaba sansürlendi de Selvi apar topar yeni bir yazı mı kaleme almak zorunda kaldı? 

Merak işte!

Barış Pehlivan / CUMHURİYET





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder