Milletçe kafayı yedik… Her hafta, her ay kafayı yediydik zaten de artık iyice kafalar yendi. Kafada kafa kalmadı. Kafa yerine soğan var diyeceğim, soğan bile yok. Kafaların içi boş, bomboş… En çok ses en boş kafalardan yankılana yankılana büyüyor, büyüyor.
Bir deli başka bir deliyi buluyor, birleşiyor, binlerce deli oluyor. Binlerce deliden her biri bir taş atsa kuyunun başında en az bir milyon akıllı olması gerekiyor. Bir milyon akıllı oy kullansa, bunun yüzde 49’u bir yere kullansa, aradaki fark 10 olur. 10 oyla da seçim tekrarlanır biliyorsunuz. Çünkü seçimin anlamı rakibine sandıkta fark atmak… Ama ne fark, öyle böyle değil. Farkı koydun mu, rakibin iki gün kalkamayacak yerinden. Bizimkiler böyle düşünüyor en azından. Ben de böyle düşünüyorum.
YSK zaten iyice kafalarda. Sanki 4 gün süren elektronik dans partisine gidip de hiç uyumamış, 5. günde de o kafayla iş başına geçmiş bireyler gibi. İşin kötüsü kendisini ayılmak için de sigara içiyor adeta. Ya insan bi portakal suyu içer, hadi onu bulamadıysa insan gider biraz su içer. Yooook. Bunlar partiden sonra da partilemeyi seçmiş. Kopkop peşinde gençler misali, ‘Bi tane daha yapalım mı?’ kafası yaşıyor adeta… Şimdi onların da bunların da şunların da durumunu bilemiyorum. Sonuçta birileri birilerini darlıyordur, bi şey oluyordur. Ülkede kimin nerede ne yaptığı belli değil malum… Geçmişimizde Susurluk var, ayran dışında her şey oldu Susurluk’ta hatırlamazsınız belki, devlet içinde derin devlet filan vardı, bir takım başka bıyıklılar online idi falan idi filan idi…
Hani seçim yapmayı bilmiyoruz diyeceğim, ülkemizdeki gençlerin çoğunun hayatı seçimle geçti. Zart seçim, zurt seçim… Seçim yolsuzluklarını da gözle gördük. Gün geldi plakasız araçlar sandıkların önünde bekledi, gün geldi seçim sürerken mühürsüz oylar da sevdaya dâhil edildi, gün geldi sandık başında seri mühür basan bireyleri de gördük, gün geldi çuval çuval istenmeyen partilere ait pusulalar yollara saçıldı. Seçim yolsuzluğu gibi yolsuzlukları çok şükür gördük. Ve artık hayatımızda o kadar üçkâğıt, o kadar dolandırıcılık, o kadar çakallıkla karşılaştık ki, neredeyse her türlü dolandırıcılık, üçkâğıtçılık ve hırsızlık yöntemine karşı şerbetliyiz. Neyse ki şimdi sadece bilmediğimiz bir yöntemin hayali var. Hayallerle yaşıyor bazıları…
2019 yılında bilim insanları hala ‘Dünya düz değildir’i anlatmaya çalışıyorsa zaten zamanda geriye gidişin belli olduğu belli. Cahiller daha cahil, akıllılar da cahillere ve delilere laf anlatmaya çalışırken daha az akıllı ve daha çok deli oluyor ister istemez.
Aklımıza ve delilere sahip çıkmak da mümkün aslında ama bizim delilerimiz o kadar delirmiş ki artık birisi akıllı görünürse yanımda benim nasıl da deli olduğum ortaya çıkar, herkes benimle ‘Deli bu ya deli valla’ diye dalga geçer korkusuyla son numaralarını, son deliliklerini devreye sokuyor. Deliliğin sonu olmadığı için son deliliğin de sonu yok. Her gün yeni bir delilik, akıllıların kafasını karıştıracak saçma sapan yeni bir açıklama / söz, vb. ediyorlar. Delilerin de işi zor, hem deli gibi görünmemek istiyorlar, hem de deliliklerini özgürce milleti deli ederek yaşamak istiyorlar.
Sonuçta herkesin delirmesine az kaldı ama o kadar delirdik ki artık biraz daha delirirsek aniden çok akıllanacağız gibi geliyor bana.
Kaan Sezyum / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder