İlk duyan “Karslı, Harranlı” gibi bir aidiyeti işaret ediyor sanır. Ama değil. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen Olağanüstü Hal’de(OHAL) çıkarılan, Kanun Hükmünde Kararnamelerle kamu görevinden ihraç edilenleri tanımlıyor. Çok yazıldı çizildi ama KHK’lar OHAL’in ilan edilmesine neden olan konu ve süreyle sınırlı ilken, parlamento ve anayasa hukukunun tüm ilkeleri yerle bir edilerek aynen kanuna dönüştürüldü ve OHAL rejimi kalıcılaştı. KHK’larla İhraç edilenlere dönük “tedbirler” de kalıcılaştı.
Tedbirler darbe girişimine ve Fetullahçı yapılanmanın suçlarına katıldıkları sabit olanlarla sınırlı ve yargısal denetime tabi tutulması gerekirken, “el değmişken” rahatsızlık verenleri, tabi olmayanları, itiraz edenleri de kapsadı. Geçmişte Fetullahçı yapılanma ile “kavga” eden sendikalar toptan KHK’lı oldular. Üniversitelerde Fetullahçı olan yöneticiler bile, barış diyen, hukuk diyen, itiraz eden akademisyenleri KHK’lı yaptılar. Bu durum ülkeyi 15 Temmuz’a getiren süreçle adil ve etkin bir mücadelenin önüne geçti.
Şimdi yerel seçimlere katılıp seçilen KHK’lılara mazbata verilip verilmeyeceğini tartışıyoruz. Seçimlerin hukuk, düzen ve dürüstlük içerisinde yapılmasından sorumlu olmaktan “patronluğa” terfi ettirilen YSK kararını açıkladı: KHK’lılar en çok oyu alarak seçilmiş olsalar bile seçilmiş sayılmazlar!
Önce kısaca hukuki durum; Anayasa vatandaşların seçilme hakkını güvence altına almış. Bu hakkın kullanılmasının kanunla düzenleneceğini belirtmiş. Yerel seçimlerle ilgili 2972 sayılı yasanın“Seçilme Yeterliliği” başlıklı 9. maddesi aynen şöyle: “2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11’inci maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla, on sekiz yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir.” Yani Milletvekili seçilmesinde sakınca olmayan Belediye seçimlerine girebilir. Yeterli oyu alırsa da “seçilir.”
Pek kanunun 11. maddesi ne diyor: “İlkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, askerlikle ilişiği olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar ve belli suçlardan kesin mahkûmiyeti olanlar” milletvekili seçilemez (Hemen belirtelim ki “kamu hizmetinden yasaklılar” kesinleşmiş bir mahkûmiyetin sonucu olan yasaklılığı kastetmektedir). Özetle bu statüdeki yurttaş milletvekili seçilebiliyorsa yerel seçimlere katılıp belediye başkanı ve belediye meclisi üyesi de seçilebilir. Bu kadar net, bu kadar açık, bu kadar kesin! O kadar kesin ki 24 Haziran seçimlerinde bu tartışma yapıldı ve KHK’lılar mazbata alarak milletvekili seçildiler. Eğer referans kanun Milletvekili Seçimi Kanunu ise bu engelin orada da sonuç vermesi gerekirdi.
Asıl vahimi ve süreci açıkça bir “tuzak” haline getiren de şu: Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun’un 15. Maddesi “İlçe seçim kurulları, kendi seç̧im çevrelerinin adayları hakkında, yapacakları inceleme sonucunda bu Kanunda yazılı adaylık şartlarında noksanlık veya aykırılık bulunduğunu görürlerse, durumu geçici ilan tarihinden itibaren iki gün içinde ilgili adaya ve siyasi partilerin ilçe başkanlıklarına bildirirler” demektedir. Ancak herhangi bir yerde böyle bir bildirim yapıldığına dair bilgimiz yok.
Şimdi adaylıklarına hukuken engel olmadığı seçim kurullarınca onaylanıp seçimi kazananlara değil sonra gelenlere mazbata veriliyor. İşte İstanbul’da aradıkları gibi bir organizasyon!
Bir hususu daha belirtmekte fayda var bu durumdaki belediye başkanları HDP’li ve KaHeKalılara GeBeTelilerin de katılma ihtimali var.
İstanbul’daki hukuksuzluklara odaklanılmış ve “faşizmin geriletilmesi” kutlanırken, memleketin “öteki yerlerinde” demokrasi ve hukuk katliamı tıkır tıkır yürüyor. Oysa Erdoğan seçim öncesinde bu günleri açıkça işaret etmişti. KHK’lı uygulaması ve İstanbul için dillendirilen “bu kadar oy farkı ile seçim mi alınır? Huzur İçin seçim yenilenmeli!” türü söylemler rejimin kritik bir aşamasına işaret ediyor. Buna karşı verilecek tepki de geleceğimizi belirleyecek. Kanun maddesi ya da geçmiş çelişkileri açıklamak tabii ki yapılmalı ama yeterli olmayacağı açık. Ne olup ne olmadığını bizden iyi biliyorlar. Muhalefetin referandumda yapamadığını yapıp meşruiyet tartışması açmaya çalışıyorlar. Yapılması gereken bu zorbalığa teslim olunmayacağının, tüm muhalefetin -hatta demokratik olma iddiasındaki unsurların- hukuka aykırı olarak yenilenecek seçimlere katılmayacaklarının şimdiden açıklanması ve İstanbul’daki direniş ve mücadeleyi seçimlerin KHK’lı olma gerekçesi ve sair zorbalıklarla gasp edilen diğer yerlerle birleştirmek.
Süreçteki politik aktörlere eleştirileri rezerv tutarak demokrasinin ve hukukun asgari gereği olarak yapmak gerek bu dayanışmayı.
Ana akım medyayı eleştirmek için kullanılan bir söz vardı: İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış gelmez! Kar epeydir yağıyor ülkenin her yerine…
İlhan Cihaner / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder