9 Temmuz 2021 Cuma

Uzayda karpuz çatlatmak / yerçekimsiz ortamda tombalak aşmak - Serdal Bahçe / SOL

 Yakında uzayda çatlatılan karpuzların satıldığını görürseniz şaşırmayın.

Layka Moskovalı bir sokak köpeğiydi. 

Sokakta bulunmuş ve Sovyet uzay programının en önemli adımlarından biri olan Sputnik II’nin tek ve en güzide mürettebatı olmasına karar verilmişti. 

Sputnik II’nin misyonu çok ama çok önemliydi. İnsanlık uzaya ilk canlıyı gönderecekti ve şans Moskovalı sahipsiz bir köpeğe, Layka’ya gülmüştü. 

Sputnik II, 3 Kasım 1957’de Baykonur fırlatma istasyonundan fırlatıldı. Sovyet Uzay Programı çok hızlı ilerliyordu. Yaklaşık bir ay önce, 1 Ekim 1957’de Sputnik I fırlatılmıştı ve alçak yörüngede dünya dışı ilk geziyi yapma şerefine nail olmuştu. 

Hruşov Sputnik II’nin Ekim Devrimi’nin 40. Yıldönümü’nde fırlatılmasını istedi ancak fırlatma 

3 Kasım’da gerçekleşti.  

Yolcusu Layka ile birlikte Sptunik II alçak yörüngede yaklaşık 2500 tur attı ve Nisan 1958’de atmosfere girdi. Layka ise resmi kayıtlara göre bir hafta hayatta kaldı. Ancak Sosyalizmin çözülüşü sonrası yapılan açıklamaya göre (ki Sovyet Sosyalizmini kötüleme amacı taşıyan resmi açıklamalardan biriydi işte) Layka’nın ölümü çok önce gerçekleşmişti. 

12 Nisan 1961’de ise Sovyet Uzay Programı’nın en önemli adımı geldi. Vostok I kapsülünün taşıdığı Yuri Alekseyeviç Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu ve insanlığın panteonundaki yerini aldı. Aslında bu büyük atılım Sovyet Sosyalizminin en parlak başarılarından biriydi. Sonrası geldi; Valentina Tereşkova Vostok VI ile uzaya ilk giden kadın oldu. Layka, Gagarin, Tereşkova ve diğerleri belki de yeni bir çağın habercisi oldular. Tüm bu başarıların ardında yaklaşık 40 yıllık bir çaba vardı. Sovyet Sosyalizmi insan merakının önündeki engelleri yıkmakta ve özgürleşen insan merakı herhangi bir çıkar veya kâr beklentisi olmadan insan anlağının sınırlarını “daha önce hiçbir insanın gidemediği yerler”in1 ötesine doğru genişletmekteydi. 

Bu uzun erimli bir çabanın ürünüydü. Yukarıda analtılan tüm tarihi adımların ardında geniş bir kadro ve kadronun en önünde ise Sergey Pavloviç Korolev vardı (ileride bir gün Portreler’de Korolev’i anlatacağım). Korolev ve parçası olduğu ekip 1920’lerin ortasından beri roketbilim ile uğraşan üretken bir kadro oluşturmuşlardı. Başlarda partinin desteği yok denecek kadar azdı, ancak bu ekip daha o vakitten Mars’a gitmenin hayallerini kurmaktaydı. Ekip 1933’de başarılı ilk sıvı yakıtlı roket denemesini gerçekleştirdi. Böylece Sovyet askeri bürokrasisinin dikkatini de çekmiş oldu. Kızılordu’nun liderlik kadrosu içinde bazıları geleceğin uzun menzilli füzelerde olduğunu sezmekteydi galiba. Böylece grubun bağımsızlığına son verildi ve devlet örgütünün tam desteğiyle bir roketbilim ve uzay araştırma kurumu kuruldu. Devletin tam desteğini alan ekip hızla ilerledi. Arada yol kazaları ve can sıkıcı aksamalar olsa da (örneğin Yezhov ve ekibinin 1938’de estirdikleri tasfiye fırtınasının kurbanlarından biri de daha sonra göreve dönecek olan Korolev idi) nihai hedefe doğru birikimli bir ilerleme sağlandı. Gagarin ve sonrası sanki daha büyük umutların yeşereceği bir ortam yarattı. 

Amerikan emperyalizminin bir “Uzay Yarışı” başlatması aslında Sovyet Sosyalizminin atılımları karşısında prestij kaybını gidermek amacına hizmet etmekteydi. Amerikan uzay programı Sovyetlerinki gibi öz merkezli bir birikimin değil, Nazi savaş makinesinin deneyim birikiminin ve silah araştırmalarının mirasının üstünde yükseldi. Malum Naziler yenilince, özellikle uzun menzilli V1 ve V2 füzelerinin yapımında çalışmış pek çok bilim insanı Amerikan emperyalizminin uzay ve nükleer araştırma programlarında görevlendirildiler. Wernher von Braun türünden yetkin bilim insanları Soğuk Savaş sırasında başlayan silahlanma yarışında ve uzay yarışı sırasında önemli işlevler üstlendiler. Amerikan emperyalizminin borazanı olan bazı tarihçiler aynı mirasatan Sovyetler Birliği’nin ve sosyalist sistemin de çokça yararlandığını, ve hatta Sovyet nükleer ve uzay programlarının bu mirasın sömürülmesinin sonuçları olduğunu iddia etmektedirler. Oysa gerçek tam tersidir. 

Sovyet araştırma programlarına Alman katkısı pek azdır. Belirtildi, Sovyet uzay programı kökleri 1920’lere kadar giden zahmetli ve birikimli bir kolektif çabanın üründür. Almanların roket teknolojisinde gösterdikleri ilerlemenin elbetteki bazı katkıları olmuştur ancak Sovyet uzay araştırmalarının tarihini yazan tarafsız araştırmacılar Sovyetlerin programının, Amerikan uzay programının Nazi roket ve uzun menzilli füze araştırmalarının devamı olmasına tezat teşkil edecek kadar öz merkezli bir çabanın ürünü olduğunu tescil etmektedirler. Sosyalizmin özsel dinamikleriyle beslediği insani ve sosyal merak bahsi geçen atılımın altında yatan temel etmendir. 

Peki Amerikan emperyalizmi aslında öngörülebilir bir gelecek içinde kâr vaat etmeyen ve oldukça malkiyetli bu programa neden başlamıştır? 

Soru önemlidir. Tarihsel şahitlikler  bunun üç etmen ile açıklanabileceğini belirtmektedirler. Birincisi, yukarıda da vurgulandığı gibi, sosyalizmin prestijli adımlarını göğüsleme güdsüdür. 

İkincisi ise bir paranoyadan kaynaklanmaktadır. Amerikan emperyalizminin hem içerideki sol ilerici muhalefeti bastırmak hem de kapitalist müttefiklerini hizada ve sürünün içinde tutabilmek için Sovyet silahlı gücünü abarttığı ve Sovyetlerin askeri amaçlarıyla ilgili akıl dışı iddialar ürettiği bilinen gerçeklerdir. Sovyet uzay programını atmosferin ötesinde “Hür Dünya”nın üstüne çorap örmek isteyen şeytani güçlerin yeni bir planı gibi göstermek zor olmamıştır herhalde. Bu paranoya en yüksek noktasına İkinci Soğuk Savaş sırasında, Reagan dönemindeki sadece aptalları ikna etmeye yönelik “Yıldız Savaşları” saçmalığıyla ulaşmıştır. 

Üçüncüsü; yine de bu paranoya bile kapitalizmin dinmek bilmeyen kâr güdüsüne hizmet etmekten geri kalmamıştır. Uzay programları kapitalist bir toplum açısından maliyetleri çok yüksek olan ve oldukça yüksek düzeyde kamu fonunu tüketen programlardır. Amerikan emperyalizminin sürekli devlete çalışan azman şirketleri bu programı kamu fonlarını yağmalamak için bir fırsata dönüştürdüler. 

Ne yazık ki Amerikan emperyalizmi ile Sovyet sosyalizmi arasındaki uzay yarışı sağ bir bakış açısı olan “barış içinde birarada yaşama” tezini güçlendirdi. Ancak bunun ötesinde yine de olağanüstü bir gelişmeyi tetikledi. Örneğin 1970’lerde bu yarış başka bir gezegene ya da Ay’a seyahat etme amacının ötesine geçti ve derin uzayın gözlemlenmesi ve pek çok verinin toplanmasına yol açan bir uzay istasyonları inşası sürecine yol açtı. Böylece sadece kısa bir süre içinde Ay’a gidip gelme ya da kısa bir süre içinde atılan yörünge turlarının ötesinde, çok uzunca bir sürede uzayda kalıp, atmosferin bozucu etkilerinden kurtularak uzaydan gelen gözlemleri analiz etme ve astrofiziğin gelişimine büyük bir katkıda bulunma şansına ulaşıldı. 

Ancak tüm bu atılım Sovyet Sosyalizminin intiharıyla bitti. Amerikan emperyalizmi sosyalizmin siyasi baskısından kurtulunca kısa vadede kâr vaat etmeyen uzay araştırmalarını çöpe attı. Böylece insanın evrene, kozmosa yönelik ilgisini ve merakını besleyen atılımlar maliyetler yüzünden rafa kaldırıldılar. Sosyalizmin baskısından kurtulan kapitalizm insan aklını daha dar sınırlar içine çekmeye, merakını öldürmeye ve hatta aklını parçalamaya başladı. 

Kapitalizmin gölgesini satamayacağı ağacı keseceğine yönelik yargı oldukça haklı bir yargıdır. SSCB’nin çözülmesi kapitalist ülkelerde uzay araştırma programlarına ayrılan fonların kesilmesine ve bu programların önemli bir bölümünün rafa kaldırılmasına yol açtı. İnsanlık ileri doğru yolculuğunda bir kere daha kapitalizm tarafından frenlendi. 

Son yıllarda özel sektörün uzay seyahatlerine artan bir ilgisi var. Ancak bu ilgi herhangi bir insani ve bilimsel meraktan kaynaklanmıyor. Bu konuda atılan adımlar ve hayata geçirilen projeler kestikleri ağacın gölgesinin artık para edebileceğini anladıklarını göstermektedir. 

Ruslar Uluslararası Uzay İstasyonu’nu bir tür turistik mekana çevirdiler. Şirkete çevirdikleri uzay araştırma kurumu 1998’de ilk uzay biletini satan şirket oldu. 2001 yılında Amerikalı para babası Dennis Tito’yu ilk uzay turisti olarak istasyona yolladılar ve onu sekiz gün misafir ettiler. Rivayet doğru ise Tito bu seyahat için 20 milyon dolar ödedi. Sonra onu diğer yüzsüz zenginler takip ettiler. 

Şu anda dünyanın azman ve sömürgen zenginlerinin önemli bir bölümü uzaya gitme planları yapmaktalar. Sırf bu türden seyahatler için özel şirketler kuruldu, yenileri de kuruluyor. Milyonlarca dolara plütokratları uzaya götürüyorlar ve onlara yerçekimsiz ortamda tombalak2 aştırıyorlar. Sırada pek çok şirket ve oligark var. Örneğin yattığı yerden hisselerinin fiyatı arttığı için servetine servet katan Amazon’un sahibi Jeff Bezos kendi uzay seyahati şirketinin ilk uçuşuyla uzaya gidecek. Ancak yalnız gitmek pek maliyetli olacağından yanında birini daha götürecek. Gidecek kişi bilet için bir açık arttırmaya girerek kazanmak zorunda. Haberlere göre şu ana kadar verilmiş en yüksek fiyat 2,8 Milyon dolar. 

Bezos’u Ellon Musk ve diğer sonradan görme zenginler takip edecek. Kapitalizm uzaydan kâr etmenin yollarını bulmuş gibi görünüyor. Sadece yolcu da taşınmayacak herhalde. Geçenlerde bir haber gördüğümü hatırlıyorum; uzayda soğutulmuş bir şişe şampanya (galiba şampanyaydı) 12 bin dolara alıcı bulmuş. Yakında uzayda çatlatılan karpuzların satıldığını görürseniz şaşırmayın.

Serdal Bahçe / SOL  

  • 1.Uzay Yolu’nun (Star Trek) açılış tiradı. Bir gün yazacağım; Uzay Yolu harika bir kurguya sahiptir.
  • 2.Bizim oralarda takla atmanın karşılığı olarak “tombalak aşmak” fiili kullanılır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder