15 Temmuz 2021 Perşembe

Adil Öksüz olmadı, baldızını alalım - Barış Terkoğlu / CUMHURİYET

 

Ayrılığı simgeleyen valiz güç bela taşındı. Kolların birbirine kenetlendiği o an da bitti. Veda zamanı. Tren uzaklaşıyor. Önce sallanan el, sonra koca tren ayrıntılarını kaybediyor. Bir görme kanunu, uzaklaşan her şey ayrıntılarını yitiriyor.

15 Temmuz’a doğru gazeteleri açıyorum. Hepsinde numaralar var. FETÖ’nün şehit ettiği insanların sayısı, açılan davaların sayısı, yargılanan generallerin sayısı hatta kaybedilen malların sayısı... 

Yaşama dair geç öğrendiğim şeylerden biri. İnsanlar tane değil kişidir. Haliyle tarih toplamadan ya da çarpmadan fazla bir şeydir.

Öksüz’ün yerine baldızı yakalandı

Size daha önce hikâyesini anlatmıştım. 15 Temmuz darbe girişimini yöneten, sonra “nasıl oluyorsa” kurtulup giden Adil Öksüz’ün peşine düşen savcıdan söz ediyorum. 

Adı darbeden önce iddianamelere giren FETÖ’nün TSK imamı Adil Öksüz, Hava Kuvvetleri logolu saati tutanaklardan kaçırılarak, Ankara Emniyeti’ne götürülen şüphelilerin arasından son dakikada çekilip çıkarılarak, “arsa bakıyordu” masalına “inanılarak” serbest bırakılmıştı! Öksüz’ün peşine düşen bir kişi, savcı Cihan Ergün vardı.

Savcı Ergün, darbeden üç gün sonra, 18 Temmuz 2016 günü, Öksüz’ü tutuklanması için mahkemeye sevk etmişti. Ancak Hâkim Köksal Çelik, Öksüz’ü serbest bıraktı. Ergün, itiraz edip yeniden tutuklama talep etti. Bu kez Hâkim Çetin Sönmez, tutuklama talebini reddetti. Savcı Cihan Ergün peşini bırakmadı, yakalama kararı çıkarıp Öksüz’ün Sakarya’daki adresini bastırdı ama kuş çoktan uçmuştu. 

Adil Öksüz’ü serbest bırakanlar, Öksüz’ün kayınpederini, baldızlarını, hatta kayınpederinin de baldızını yakaladı. “Bu büyük operasyon başarısı”

günlerce medyanın sayfalarını süsledi. Zaman geçtikçe bunlar da unutuldu. Anlatılan davaların, yakalanan kişilerin, kısacası sayıların içinde bunlar da vardı.

‘Görevi ihmal’ suçlaması

Ben ise hâlâ tanelerin değil kişilerin peşindeyim. Acaba o gün Adil Öksüz’ün peşine düşen savcı şimdi nerede?

Daha önce Sincan Batı Adliyesi Savcılığı’ndan Kırıkkale Cumhuriyet Savcılığı’na sürüldüğünü yazmıştım. 25 Ekim 2018’de tepki olarak emeklilik dilekçesi verdiğini de. “Dün FETÖ’cü olanların, kendilerine karşı olanları FETÖ’cülükle suçladıklarını” söylemiş, “Ülkeyi yönetenler gaflet ve dalalet içinde olmasınlar” diye tamamlamıştı. Bir zamanlar hükümet medyasında çıkıp konuşabilen Ergün’ün söyledikleri hoşa gitmeyince, söz söyleyecek yeri de kalmadı.

Cihan Ergün’ün emeklilik dilekçesi kabul edildi, emekli oldu. Konuştuğumuza göre avukatlık yapma hakkını da kullanmadı. Erzurum’a yerleşti. Uzundere ilçesinde noterlik yapmaya başladı. 

Gelgelelim hayat onun için yine de sakin ilerlemedi. Kendisine mahkeme kararıyla vâsi atanmış bir vatandaşın, hurdaya ayrılmış aracının 5 bin liraya satışındaki usul tartışması nedeniyle, hakkında soruşturma açılması istendi. Ergün’e yapılan suçlama “görevini ihmal” idi. Aslında noterlik yapan Ergün’ü avukatlık yapıyor sanan, önündeki dosyayı da okumadığı anlaşılan mahkeme, “Avukatlık kanunu” gereği Adalet Bakanlığı’na soruşturma izni için yazı yazınca işler daha da karıştı. Dosyaların oradan oraya gönderildiği, mahkeme kararı “sehven” diye düzeltilse de Ergün’ün de “lekelenmeme hakkı” için hâkimlerden şikâyetçi olduğu dosyanın hikâyesi büyüdü. Ergün de Adalet Bakanı’na 5 sayfalık bir mektup yazarak başından geçenleri anlattı. Eski bir savcı olduğu için de yargının yeni üyelerinin nerelerde hata yaptıklarını söyledi. Mektup şöyle bitiyordu: “İnsanın incinmesi, yargıyı ve adalet idesini incitir.”

Kısacası 15 Temmuz’da Adil Öksüz için iki kez tutuklama isteyen, geri çevrilse de peşini bırakmayan, Öksüz’ü koruyan eli bükemeyince “görevlerini yapmıyorlar” diyerek isyan edip istifa eden savcıydı. Darbeden 5 yıl sonra, 5 bin liralık bir satışta, “noterlik görevini ihmal” suçlamasıyla hâkimlerle başı belaya girdi. 

Üç yıl önce konuştuğumuzda “Beni sürgün eden zihniyet hâlâ işin başında” demişti. “Galiba haklı” dedim.

Atatürk tablosu adliyede

Umutsuz bitmesin, merak ettiğim biri daha vardı...

FETÖ, 15 Temmuz’a Ergenekon ve Balyoz gibi kumpaslarla hazırlık yaptı. Kendilerine engel olan askerleri temizledi. Kendi generallerinin önünü açtı. Beşiktaş’taki ağır ceza mahkemelerinin FETÖ’cü yargıçları birer birer tutuklama yaparken, rüzgâra karşı yürüyen yargı mensupları da vardı. 

Bunlardan biri de hâkim Oktay Kuban’dı. Tutuklamalara şerh düşüyor, Fethullahçı hâkim ve savcılarla tartışıyor, nöbetçi olduğunda tahliye kararları veriyordu. O da Eskişehir’e sürülmüştü. Adliyeden çıkarken duvarından söküp yanında götürdüğü Atatürk tablosu dönemin sembolü olmuştu.

Olağan yargılanmalarım nedeniyle İstanbul Adliyesi’nde bulunurken, Oktay Kuban’ın odasını gördüm. Kapıyı çalıp içeri girdim. Sürgünden İstanbul Adliyesi’ne geri dönmüştü. En güçlü dönemlerinde Fethullahçılara meydan okuyan hâkim, maalesef ve tabii ki bugün de el üstünde tutulmuyordu. Ticaret mahkemesine atanmıştı. Oturduğu koltukta fotoğrafını çektim. Fethullahçılarla mücadelenin sembolü olan Atatürk tablosu yerine asılmıştı. O gün o odada, hukuk düzeninin bir gün bütün çıkar gruplarından temizleneceğinin, Atatürk tablosunun daha da yukarılara asılacağının umudunu gördüm. 

5 yıl oldu. Darbenin karanlık gecesi bizden çok uzakta gibi. Uzaklaşan küçülüyor, küçülen ise sayılabilir hale geliyor. Oysa insanların da umudun da rakamlara sığmayan öyküleri var. Yeter ki dil anlatsın, göz görsün...

Barış Terkoğlu / CUMHURİYET


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder