Birbirlerinden kuşku duyarak, birbirlerinden sakınarak birlikte yürüdüler. Yalçın Hoca’nın saptamasıdır, Jakobenler ve Jirondenler gibi aynı sınıfın mensuplarıydılar.
Sivas Kongresindeyiz.
Delegelerinin üçte ikisinin İttihatçı olduğu bilinen bir Kongre’de hem birbirlerini hem de dışarıyı İttihatçı olmadıklarına ikna etmek epeyce meziyet istiyor olmalı. Dışarı tamam anladık ama içeride ne yapmalı? Az ötede Mustafa Kemal oturuyor, Kod adı Nuh. Berisinde Rauf ve Kara Vasıf… Şu eli arkasında dolaşan Bekir Sami, ötede Refet Bey ve Hüsrev Sami; Hakkı Behiç, Mazhar Müfitle hasbıhal halinde… Bu saydıklarım İttihatçıların yalnızca bir bölümü oluyor. Öbürsüler öbek öbek kongre binasına dağılmış. Kim bilir İttihatçı olmadıklarına birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlardır!
Zorlanmış olmalılar. Yemin etmek şart oluyor.
"Yemin” fikrini icat olarak ortaya atan Ankara’da 20’inci Kolordu Komutanı, İttihatçıların yan kuruluşu Karakol Cemiyeti’nde "Musa” kod adıyla bilinen Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın babası ve İstanbul delegesi İsmail Fazıl Paşa’dır.
İsmail Fazıl Paşa’nın sunduğu metin ilk dört gün boyunca tartışılıyor. Genel Kuruldan Komisyona, Komisyondan Genel Kurula gidip geliyor. Sonunda Mustafa Kemal’in başkanlığında oluşturulan ve tamamı İttihatçı olan dört kişilik Komisyonun hazırlamış olduğu yemin metni ortaya çıkıyor. Metinde geçen ve sadeleştirmiş hali " vatanın bugün düştüğü kötü halin sorumlusu İttihat Teraki’dir" anlamına gelen ifade delegelerin tahammül sınırını aşmış olmalı ki, itiraz ediliyor, değiştiriliyor ve son şeklini alıyor:
"Makam-ı Celil-i hilafet ve saltanata, İslamiyet’e, devlete ve milliyete manen ve madden hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtiras-ı şahsiye ve siyasiyeden ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah.”
Bu, 4 Eylül 1919’da başlayan Sivas Kongresi’nde delegelerin Kuran’a el basarak kürsüde okudukları yemin metnidir. Sadeleştirilmiş olarak en özet hali şudur:
Vallaha da Billaha da İttihatçı değilim!
Bu yemini etmeğe bir tek ünlü İttihatçı eski vali ve Mustafa Kemal’in yakın arkadaşı Mazhar Müfit’in (Kansu) yanaşmadığını Erık Jan Zürcher’in "Milli Mücadelede İttihatçılık” adını taşıyan kitabından öğreniyoruz. Buna rağmen Kongrenin devamı boyunca delege olarak yerinde bulunması ilginç olmalı.
Halil Paşa’yı tanıyoruz. Enver Paşa’nın amcası. Amcası deyince yaşlı başlı biri olarak düşünmeyelim, Enver’den iki yaş küçüktür. Kut’ül Ammare kahramanı olarak biliniyor. Yaman bir İttihatçıdır. İstanbul’da Ocak 1919’da daha çok İngilizlerin baskısıyla başlatılan İttihatçı avının ikinci dalgasında tutuklanıp kapatıldığı Bekir Ağa koğuşundan firar ederek görev alıp hizmet etmek amacıyla Sivas’a geliyor.
Dünyanın birbirine girdiği (1914-1918) belalı dönemin bütün günahları, önceki altı yılın ilavesiyle birlikte İttihatçılara yüklendiği bir dönemdir sözü edilen. İstanbul işgal altında, başta işgalciler olmak üzere Saray İttihatçı avına çıkmış; Nemrut Mustafa Divanı kurulmuş Talat, Enver, Cemal Paşalar yokluklarında idama mahkûm edilmiş, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal asılmış, savcı İngiltere hâkim saray!
Yalçın Küçük "Halil Paşa’nın Anıları’ndan aktarıyor. Okuyoruz.Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in (Orbay) endişe düzeyine varan hassasiyetlerine tanıklık ediyoruz. Halil Paşa izlenimlerini anlatıyor:
"Bu arada şu da ortadaydı ki Mustafa Kemal ve Rauf Bey benim daha çok da beraberimde olan Küçük Talat’ın Heyet-i Temsiliye yanında görünmemizi istemiyorlardı…” Yalçın Küçük bunun sadece bir izlenim olmadığını belirttikten sonra Mustafa Kemal’in Halil Paşaya söylediklerini de aktarıyor:
"İngilizlerin ve diğerlerinin bu harekete İttihatçı hareketi gözüyle bakmaları, bizim için yerinde olmaz…”
Mustafa Kemal’in bu sözlerindeki samimiyetten kuşku duymamak gerekiyor. Hem İngilizlere karşı temkinli olmak istiyor ham de Halil Paşa gibi mimlenmiş bir İttihatçının, üstelik her zaman kendisine rakip olarak gördüğü Enver’e her anlamda yakınlığı bilinen bu ünlü savaşçının yakın çevresinde bulunmasını tehlikeli buluyor.
Ne mi oluyor?
Mustafa Kemal Paşa bu ünlü İttihatçıyı Bolşeviklerle ilişki kurması için Kafkasya’ya gönderiyor. Yalçın Hoca bunu "Uzaklaştırmanın bir yolu da görev vermek olmalı” diye değerlendiriyor.
Sivas Kongresi’nden öncedir. 1918’in Kasım ayından itibaren siyasete soyunan her kesim ya da her kişinin İttihatçılığa reddiye ile işe başladığını ve bunun bir kural haline getirildiğini görüyoruz. Ancak samimiyetlerinden kuşku duymamız için birçok neden var.
Buna geleceğim gelmesine de önce İttihatçıların son kongresine bakmayı öneriyorum. 1 Kasım 1918’de İttihatçılar son kongrelerini yapmak için toplanıyorlar. Ermeni tehciri nedeniyle tutuklanmaları an meselesi olan başta Talat, Enver, Cemal Paşalar olmak üzere İttihatçı önderler yurt dışına çıkmışlardır. Kongre onlarsız toplanıyor. İttihat ve Terakki Parti’sinin dağıtılması ve Teceddüt Fırkası adıyla yeni bir partinin kurulması kararı bu kongrede alınıyor. 11 Kasım’da parti resmen kuruluyor. Ve hemen yayınladığı bir bildiriyle İttihatçılıkla hiçbir bağlarının olmadığını ilan ediyorlar.
Celal (Bayar) Bey İttihat Terakki Partisi’nin İzmir sekreteridir. Anılarında, Teceddüt Fırkası’nın kurulmasıyla birlikte İstanbul’dan sekreterlik görevini sürdürmesi emrini aldığını yazıyor. Komitacıdır. Emirleri tartışmak âdetleri arasında yer almıyor. Bir arkadaşı geliyor ziyaretine. Arkadaşının dikkatini, kapının üzerinde yazan Teceddüt Fırkası’nın altında, soluk da olsa belirgin bir vaziyette okunabilen İttihat Terakki yazısı çekiyor ve bunu tuhaf bulduğunu söylüyor Bayar’a. Bayar bunun "tesadüf” olduğunu söyleyince de inatçı olduğu anlaşılan arkadaşı "düzeltmeyecek misiniz” diye devam ediyor. Muhtemelen gülesi gelmiştir Celal’in, bunu ben ilave ediyorum.
Şunu söylüyor:
"Zamanın tesiri ile altta kalanlar bir gün yine zamanın tesiri ile üste çıkabilir. Hayat böyledir. Bekleyelim…”
Zamanı geldiğinde üste çıkmak için Reddiyeciler reddettikleriyle birlikte örgütlenip bir uzun yürüyüşe geçiyorlar. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri İttihatçılığa reddiyedir ancak insan gücünün kaynağı vaktiyle kurulan İttihatçı Kulüpleridir. 1919 Kasım/Aralık seçimlerinde İttihatçıları İstanbul Mebusan Meclisine taşıyacak olan bunlar olacaktır.
Enver Paşa bir hülyalı adamdır. Çeteciliği Makedonya dağlarında öğrenmiştir. Dünya Savaşı’nın yurt dışına çıkarken çok evvel kurduğu ve çete savaşlarında, gerilla diyoruz, ustalaşmış Teşkilat-ı Mahsusa’yı, Kuşçubaşı Çerkes Eşref’e emanet etmiştir. Hülyalıdır. Dönüp geri almayı düşünmektedir. Teşkilat-ı Mahsusa Kongrecilerin "ret” faslında yer alır. Ancak İzmir’in işgalinden başlayarak 18 ay boyunca işgalin yayılmasını önleyenler Kuvay-ı Milliye kılığın girmiş Teşkilat-ı Mahsusa’cılardır. İç isyanları bastıran ise Teşkilat-ı Mahsusa’cı bizim koca Çerkes’dir.
"Büyük Efendi” Talat, Enver’le birlikte çıkar yurt dışına çıkarken geride yakın arkadaşları ; partide "Küçük Efendi” olarak anılan Kara Kemal’e, Kara Vasıf’a kurdurttuğu Karakol Örgütü’nü bırakacaktır.
Karakol örgütü Kurtuluş Savaşı’nın en zor dönemlerinde işgal bölgelerinden Ankara’ya silah ve mühimmat kaçıran, çeşitli yollardan Ankara’ya insan gücü taşıyan İttihatçı örgüttür.
Sivas Kongresi’nde İstanbul delegesi olarak yer alan Kara Vasıf’ın Mustafa Kemal’e Karakolcuların lider olarak kendisini kabul ettiklerini, hareketin başında kendisini görmek istediklerini söylediğinde, Kemal Paşa’nın bu örgütü bilmezlikten gelmesi reddin başka türlüsü olmalı. Taktik diyoruz…
Birlikte yola çıktılar.
Birbirlerinden kuşku duyarak, birbirlerinden sakınarak birlikte yürüdüler. Yalçın Hoca’nın saptamasıdır, Jakobenler ve Jirondenler gibi aynı sınıfın mensuplarıydılar. Fransa’da giyotine gönderilenler 1926’da Türkiye’de ipe çekildiler!
Mehmet Bozkurt / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder