Sermaye kamulaştırma fikrine kesseniz açık onay vermez. En ahlaksızı bile ailedendir çünkü. Ama bazen düzen sürsün diye vezir feda edilir. CHP işte o noktanın gelmesini bekliyor.
Bir kapitalist ülkede, kapitalizmle herhangi bir sorunu olmayan, bu anlamda düzenin has partilerinden birinin kamulaştırmadan söz etmesi önemlidir. Hele bu öylesine söylenmiş değilse…
Eylül ayında CHP’de gayet önemli bir pozisyonu, genel sekreterliği işgal eden Selin Sayek Böke, liberalliği falan bir kenara bırakmış ve “müzakere falan yok” demişti; CHP “beş şirket” hakkında kamulaştırma yoluna gidecekti…
Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon veya MNG patronları hep bir ağızdan küfretselerdi de bir önemi olmazdı, ama TÜSİAD’ın alınganlığı başkadır. Simone Kaslowski başında bulunduğu derneğin ülkenin bütün sermaye sınıfı karşısında sorumluluk taşıdığının bilincindeydi: “Herhangi bir özel şirketin mülkiyet haklarını çiğneyecek bir şekilde kamulaştırılması asla söz konusu” olmamalıydı!
Bugün beşliye, yarın sana bana… TÜSİAD başkanının söylemediği budur. Kapitalizm tam da budur ve mülkiyete el uzatmak ayakların baş olabileceği yönünde bir rüyayı beslerse… olmaz!
Üç ay geçti ve artık öylesine söylenmiş bir sözle karşı karşıya olmadığımızı biliyoruz. Kılıçdaroğlu birkaç gün önce, işin içine Allah’ı da karıştırması dışında genel sekreterinkinden farksız konuştu: “Allah'ın izniyle iktidarda olacağız, bu soygun düzenine son vereceğiz, 5'li çetenin, bizim torunlarımızı dahi sömürecek olan bütün bu yatırımları kamulaştıracağız ve alacağız."
Şimdi top Kaslowski’lerin sahasındadır. Türkiye’nin geleneksel büyük sermayesinin daha dönemsel karakterli “yandaş” hizbini, yani şımarık kardeşlerini satıp satmayacağını göreceğiz. TÜSİAD’cılar topa hamle yapmazlarsa satış yolu açık demektir. Kaslowski, geçen sefer oyuna dalarak manevra imkanlarını biraz daraltmış oldu. Artık duymazdan gelmek, kulağının üstüne yatmak gibi tutumlar kayıtsızlık ve tarafsızlık anlamına gelmez.
Biz de kayıtsız kalmayız. Kamulaştırma burjuvazi için nasıl korkunç bir lafsa, bizim için de kamulaştırmaya sınır koymak ikiyüzlülüğün daniskasıdır. Devletleştirme karşılıksız ve sınırsız yapılmalıdır. İşçi sınıfının artı-değeriyle, kanıyla beslenen sermaye insanlığın sırtında yüktür.
Beşli çetenin ormana köye, yola köprüye, kısaca memleketin her bir şeyine tasallut etmesi neo-liberalizmin islamo-faşizmle çakıştığı güncel durumu resmediyor. Ama resim kapitalizmin 21. yüzyıl halidir ve sermayenin diğer kesimleri olaydan “vicdani” bir rahatsızlık duyuyorlarsa, ahlaksızlık yeri göğü sardığından değil. Sermaye sınıfı, burjuva demokrasisini “yağmada fırsat eşitliği” olarak kavrar ve bu anlamda gerçekten demokrattır! Lakin ailenin musluklara yapışan en kokuşmuş üyeleri, işin cılkını çıkartmaktadırlar.
Biz de kayıtsız değiliz demiştim… Hesap sormaya, çoğunlukla düzenin en sakil yanından başlamak gerekebilir; mümkün ve akılcı olan bu olabilir. Ancak o en sakil yan, kralın çıplak halinden başka bir şey değildir ve bu başlangıç noktasından yola devam edip kralı kovmak tek çıkıştır. Beşli çetenin saklamadığı, örtmediği pislikler, düzeni deşifre edip hesap sormanın başlangıç noktası olabilir. Sadece başlangıç! Devamı gelmezse, emin olun, ilk boşlukta musluğa başkaları yapışır.
Bayan Sabancı’nın Beratçı kesildiği günler çok yakın, Koçların kurucu dedesinin Evrenci olduğu zamanlar biraz geride. Hepsi aynı sınıftandır. İşçi için karantina süresinin fabrikaların çarklarına göre tayin edilmesini isteyen ve isteği ikiletilmeyen Hisarcıklıoğlu da dahil, bu adı geçenler, aralarından daha çok beşli çıkartırlar! Kâr yolunda şımarmak burjuvazinin sınıf karakteristiğidir.
Top büyük sermayenin sahasında. “Dokunmayın mülkiyetimize” diye çığlık atmazlarsa eğer, CHP’nin kamera sokulmayan mekanlarında gözler dolabilir, kutlamalar yapılır. Sessiz onay, vizenin işareti sayılır. Daha fazlası beklenmemelidir. Sermaye kamulaştırma fikrine kesseniz açık onay vermez. En ahlaksızı bile ailedendir çünkü.
Ama bazen düzen sürsün diye vezir feda edilir. CHP işte o noktanın gelmesini bekliyor. Böke ve Kılıçdaroğlu’nun kamuculuğu böyle bir mesaj olarak okunmalıdır.
Bana sorarsanız, bu mesajlaşma trafiğinde eksik bir şey var. 21. yüzyılda tarihinin en kanlı, en yağmacı, en ahlaksız haline kavuşan kapitalizm için baskıcılık, gericilik, yayılmacılık, milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik, faşistlik ve benzeri özellikler bir tercih konusu değil zorunluluktur. Sermaye vezir feda ederse, yalnızca bu zorunluluğu takip edebilmek için, güç tazelemek için bunu yapacaktır.
O yüzden biz deriz ki, evet ama yetmez! Vezir düşmesini düzenin de düşebileceğine yorarız. Vezir düşerse yetinmeyiz. Yetinmenin güç tazelemiş gericiliğe yenilmek anlamına geleceğini biliriz.
Devam ederiz…
Aydemir Güler / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder